Kripto Sözlük

John Maynard Keynes Kimdir? Keynesyen Teori Nedir?

İngiliz ekonomist John Maynard Keynes, Keynesyen iktisadın kurucusudur. Keynesyen ekonomi, talebin arzı şekillendirdiğini ve sağlıklı ekonomilerin harcamalarının, tasarruf ettiklerinden daha fazla olduğunu savunmaktadır.

Durgunluk dönemlerinde istihdam yaratmak ve tüketici satın alma gücünü artırmak amacıyla Keynes, hükümetlerin borçlanmayı göze alsa bile harcamalarını artırmaları gerektiğini öne sürmüştür. Eleştirmenler ise açık harcamaların teşvik edilmesinin özel yatırımları olumsuz etkilediğini ve enflasyona yol açtığını iddia ederek Keynesyen ekonomiye karşı çıkmaktadır.

John Maynard Keynes Kimdir?

John Maynard Keynes (1883–1946), Keynesyen ekonominin öncüsü ve modern makroekonominin babası olarak tanınan bir İngiliz iktisatçıdır. Ekonomilerin nasıl işlediğini araştırmıştır; bu bağlamda, Keynesyen ekonominin belirgin özelliklerinden biri, hükümetlerin durgunluk dönemlerinde talebi canlandırmak için harcamaları artırarak ekonomiye müdahale etmeleri gerektiği düşüncesidir.

Yüksek işsizlik durumuna bir çözüm olarak hükümet müdahalesini savunan eseri, tarihin en etkili ekonomi kitaplarından biri olarak kabul edilmektedir.

Eğitim ve Erken Kariyeri

Keynes’in ekonomiye olan ilk ilgisi, Cambridge Üniversitesi’nde ekonomi dersleri veren babası John Neville Keynes’ten gelmektedir. Aynı zamanda Cambridge’in ilk kadın mezunlarından biri olan annesi, yoksullara yardım çalışmalarına aktif olarak katılmıştır.

Orta sınıf bir ailede dünyaya gelen Keynes, Eton Koleji ve Cambridge Üniversitesi’nden burs alarak mezun oldu ve 1904 yılında matematik alanında lisans diploması aldı. Ekonomi konusunda ise neredeyse hiç resmi eğitimi yoktu.

Kariyerine başlarken, Keynes olasılık teorisi üzerine çalıştı ve Cambridge Üniversitesi’nde King’s College Üyesi olarak ekonomi dersleri verdi. Aynı zamanda Britanya Kamu Hizmeti ve Britanya Hazinesi’nde resmi görevlerde bulunarak, 1919’da Birinci Dünya Savaşı’nı sona erdiren Versailles barış konferansında Hazine’nin mali temsilcisi olarak atandı.

Devletin Ekonomi Üzerindeki Rolü

Keynes’in babası, serbest piyasa ekonomisini savunan bir laissez-faire iktisatçısıydı. Eğitim hayatı sırasında Keynes, serbest piyasa ilke ve uygulamalarına inanan bir kişi olarak biliniyordu.

Ancak, 1929 borsa çöküşü Büyük Buhran’ı başlattığında, Keynes, serbest piyasa kapitalizminin temelde kusurlu olduğunu ve revize edilmesi gerektiğine inanmaya başladı. Bu da onun, işsizliği azaltmak ve durgunluğu düzeltmek için hükümet müdahalesini savunmasına yol açtı. Hükümetin iş programları önerilerinin yanı sıra, artan harcamaların gerekliliği üzerinde durdu ki bu, bazen bütçe açığına neden olabilirdi.

Keynesyen Ekonomi Nedir?

John Maynard Keynes’in teorileri olarak bilinen Keynesyen ekonomi, hükümetlerin yalnızca serbest piyasanın hüküm sürmesine izin vermek yerine, ekonomilerinde aktif bir rol oynamaları gerektiği fikrine dayanır. Özellikle, Keynes iş döngülerindeki düşüşleri azaltmak için devlet harcamalarının artırılması gerektiğine inanmıştır.

Keynesyen ekonominin en temel ilkesi, bir ekonominin itici gücünün arz değil talep olduğudur. Geleneksel ekonomik anlayış, arzın talebi yarattığını savunurken, Keynes’e göre toplam talep; özel sektör ve hükümetin mal ile hizmetler için gerçekleştirdiği harcama ve tüketimle oluşmaktadır. Yani toplam harcamanın, üretimden istihdam oranına kadar tüm ekonomik sonuçları belirlediği gerçeğidir.

Diğer bir temel ilke ise, bir ekonomiyi resesyondan çıkarmanın en etkili yolunun, hükümetin ekonomiye müdahil olarak talebi artırması olduğudur. Kısacası, tüketim (harcama) ekonomik toparlanmanın anahtarıdır.

Bu ilkeler, Keynes’in talebin öneminin o kadar büyük olduğuna dair inancını pekiştirir ki, bir hükümetin borçlanıp harcama yapması gerekse bile bunu yapması gerektiğini savunur. Ona göre, böylece hükümet tüketici talebini canlandıracak, bu da üretimi teşvik edecek ve tam istihdam sağlayacaktır.

Keynesyen İktisadı Eleştirileri

İkinci Dünya Savaşı sonrasında yaygın kabul görmesine rağmen, Keynesyen ekonomi birçok eleştiriye maruz kalmıştır. Bu eleştirilerin önemli bir kısmı, büyük hükümet kavramına yöneliktir. Hükümetin ekonomiye etkin şekilde katılmasını sağlamak için gerekli olan federal girişimlerin artışı eleştirilmektedir.

Chicago School of Economics’ten gelen bazı ekonomistler, ekonomik durgunluk ve canlanmaların iş çevrimlerinin doğal bir sonucu olduğunu iddia ederek, doğrudan hükümet müdahalesinin yalnızca durumu kötüleştirdiğini öne sürmüşlerdir.

Keynesyen ekonominin tanınmış eleştirmeni Milton Friedman, serbest piyasa ekonomisini savunan Amerikalı bir ekonomisttir. Keynes, 20. yüzyılın ilk yarısının en etkili ekonomisti olarak kabul edilirken, Friedman ikinci yarısının en etkili ekonomisti olarak anılmaktadır. Friedman, Keynesyen teorinin birçok bileşenini reddederek parasalcılığı savunmuştur.

Keynes’in, ekonomik koşulları etkilemek için hükümet harcamaları ve vergi politikalarını, para politikasıyla karşılaştırıldığında daha fazla önemli bulmasına karşın, Friedman ve diğer parasalcılar, hükümetlerin para arzını hedef alarak ekonomik istikrarı artırabileceğini savunmaktadır. Özetle, Friedman ve parasalcılar ekonomide paranın kontrolünü savunurken, Keynesyen iktisatçılar hükümet harcamalarını desteklemektedir.

Keynes, müdahaleci hükümetlerin toplam talebi desteklemek, tüketimi artırmak ve işsizliği azaltmak amacıyla mali politikaları kullanarak durgunlukları hafifletebileceğine inanırken, Friedman tersine daha küçük bir hükümet ve serbest piyasa çözümlerine yönelmiştir.

Keynesyen ve Laissez-Faire Ekonomisi

Hükümet müdahalesini savunan Keynesyen iktisat, ekonomik işlere minimal müdahalenin iş dünyası ve toplum için daha faydalı olduğunu savunan laissez-faire iktisadı ile büyük bir zıtlık oluşturur.

Keynesyen İktisat Örnekleri

Yeni Anlaşma

1930’ların Büyük Buhran’ı Keynes’in ekonomik teorilerini derinden etkilemiş ve çeşitli politikalarının benimsenmesine yol açmıştır.

ABD’deki mali krizi çözmek amacıyla, Başkan Franklin Roosevelt Keynesyen prensibi ve federal gözetimin gerekliliğini vurgulayan Yeni Anlaşma programını hayata geçirmiştir.

Yeni Anlaşma ile ABD hükümeti, işsiz bireylere iş sağlamayı ve tüketim mallarının fiyat dengesini sağlamayı hedefleyen yeni ajanslar oluşturmuş, ulusal ekonomiyi muazzam bir şekilde canlandırmak için müdahalelerde bulunmuştur. Ayrıca, toplu konut projeleri, gecekondu iyileştirmeleri ve diğer büyük kamu işleri programları aracılığıyla Keynes’in genişletilmiş bütçe açığı harcama anlayışını benimsemiştir.

Büyük Durgunluk Harcamaları

2007-2009 Büyük Durgunluğu sonrası, Başkan Barack Obama Keynesyen ekonomik teoriyi yansıtan adımlar atmıştır. Federal hükümet, farklı sektörlerdeki borçlu şirketlerin kurtarılmasını sağlamış ve mortgage gibi büyük piyasa aktörlerini koruma altına almıştır.

2009’da Başkan Obama, mevcut işlerin korunması ve yeni işlerin yaratılması amacıyla tasarlanmış 831 milyar dolarlık teşvik paketi olan Amerikan İyileştirme ve Yeniden Yatırım Yasası’nı onaylamıştır. Bu yasada aileler için vergi indirimleri ve işsizlik yardımları ile sağlık, altyapı ve eğitim için harcamalar yer almıştır.

COVİD-19 Uyarıcı Kontrolleri

2020 Covid-19 pandemisi sonrasında, Başkan Donald Trump ve Başkan Joseph Biden’ın yönetimindeki ABD hükümeti, çeşitli yardım ve kredi uzatma programları başlatmıştır.

Ayrıca, devlet, eyalet işsizlik yardımlarını desteklemiş ve vatandaşlara üç ayrı, vergiden muaf teşvik kontrolü ile doğrudan yardım sağlamıştır.

Miras

1930’lardan günümüze, Keynesyen ekonominin popülaritesi dalgalansa da teorileri önemli ölçülerde revize edilmiştir. Ancak Keynes’in kurduğu ekonomik düşünce okulu, modern uluslar üzerinde kalıcı bir etki bırakmış ve hükümetlerin iş dünyasında oynayacak bir rolü olduğu inancını pekiştirmiştir.

Keynesyen Ekonominin Durgunluktan Çıkış Yolunu Harcadığı Eleştirisi

Tüketimin ekonomik toparlanmanın anahtarı olduğu düşüncesine karşı çıkan Milton Friedman, Keynes’in görüşlerine yönelik eleştirilerde bulundu. Friedman, hükümet harcamalarının ve borçlanmanın en sonunda enflasyona neden olacağını, bu durumun da ekonomik büyüme olmaksızın felaketle sonuçlanabileceğini savunmuştur. 1970’lerdeki stagflasyon, bunun bir örneğidir: yüksek işsizlik ve düşük üretim, ancak aynı zamanda yüksek enflasyon ve yüksek faiz oranları ile karakterize edilen bir dönemdir.

Keynes Sosyalist miydi?

Keynes’i sosyalist olarak tanımlamak zor bir meseledir.

Bir yandan sosyalist politikaları destekleyip, hükümet müdahalesini savunmuş; diğer yandan ise, hükümetlerin sanayileri doğrudan kontrol etmesini istememiştir. Keynes, merkezi otoritelerin üretim yöntemlerini kontrol etmesi yerine teşvik etmesini tercih etmiştir.

Savaş sonrası İngiltere’yi ekonomik sıkıntıdan kurtaracak yollar arayan Keynes, yaşamının sonlarına doğru daha geleneksel serbest piyasa kapitalizmine geri dönüş yapmıştır. 1946’daki ölümünden önce, arkadaşına yaşamında daha iyi bir yol bulduğunu ifade etmiştir: Adam Smith’in görünmez eli.

Keynes “Uzun Vadede Hepimiz Ölüyüz” ile Ne Demek İstedi?

Keynes’e yönelik eleştiriler, kamu harcamalarının uzun vadede iflas riski taşıyacağını iddia ederken, onun ünlü yanıtı “Uzun vadede hepimiz öleceğiz” olmuştur. Bu bağlamda, Keynes, hükümetlerin sorunları çözmek için piyasanın düzelmesini beklemek yerine kısa vadeli çözümler üretmesi gerektiğini vurgulamıştır.

Keynes, Nazi Almanyası’nın Yükselişini Öngördü mü?

1919 Versailles Barış Konferansı’nda, Keynes, Almanya’ya uygulanmak istenen ağır ekonomik yaptırımlara karşı açık bir eleştiride bulunmuştur. Bu yaptırımların muhtemel sonuçları hakkında uyarıları dikkate alınmadığında, protesto amacıyla konferanstan ayrılmıştır.

Ülkesine döndüğünde, İngiliz Hazinesi’nden istifa etmiş ve Almanya’yı kalıcı olarak ezmeye yönelik barış anlaşmasının tehlikeleri hakkında düşüncelerini “Barışın Ekonomik Sonuçları” adlı eserinde toplamıştır.

1920 yılında yayımlanan bu kitap, kamuoyunu Versailles Antlaşması’nın haksız olduğuna dair ikna etmiş ve satış rekorları kırmıştır. 1930’ların siyasi ve ekonomik kargaşası, II. Dünya Savaşı’na zemin hazırlayan faşizmin yükselişini beslerken, Keynes’in bu konudaki uyarıları da bir kehanet halini almıştır.

Son Sözler

John Maynard Keynes ve Keynesyen ekonomi, 1930’larda devrim niteliğinde bir yaklaşımdı ve II. Dünya Savaşı sonrası ekonomileri şekillendirmekte önemli bir rol oynadı. Teorileri 1970’lerde eleştirilse de, 2000’lerde yeniden popülerlik kazanmış ve günümüzde hala tartışılmaktadır.

Keynesyen ekonominin temel prensibi, hükümetin ekonomiye müdahale ederek talebi artırmasının, bir ekonomiyi resesyondan çıkarmanın en etkili yolu olduğu yönündedir. Kısacası, tüketim (harcama) ekonomik toparlanmanın anahtarıdır.

Keynes, 20. yüzyılın ilk yarısının en etkili ekonomisti olarak anılırken, onun en tanınmış eleştirmeni Milton Friedman ise ikinci yarının en etkili ekonomisti olarak kabul edilmiştir.

Keynes, devletlerin endüstrilerin ve bireylerin ekonomik refahındaki rolüne dair önemli bir miras bırakmıştır. Geriye kalan tartışmalar, bu rolün ne kadar büyük olması gerektiği ve bu rolün en uygun şekilde nasıl yürütüleceğidir.

Bu makale yatırım tavsiyesi veya önerisi içermemektedir. Her yatırım ve alım-satım hareketi risk taşır; dolayısıyla okuyucuların kendi araştırmalarını yapmaları önemlidir.